7 Aralık 2009 Pazartesi

İzmir Kızlarağası Hanı ve Fincanda Pişen Türk Kahvesi

Evet uzun bir aradan sonra yine bir yazı ile karşınızdayım. Edirne'den sonra, İstanbul'dan sonra, Denizli'den sonra :) ki durağımız İzmir oldu. Ben İzmir'e ilk defa 9 Eylül 2007 tarihinde geldim, O gün İzmir'in kurtluş günüydü ve çok güzel kutlamalarla karşıladılar beni. Yaklaşık 2 yıldırda İzmir'de yaşıyorum. İzmir ülkemizin ve güzel Anadolu'muzun en büyüleyici şehirlerinden biri. Burayı size anlatmakla bitirmek mümkün olur mu bilmem ama bu yazıda size tanıtmak istediğim yer, İzmir'in güzel mekanlarından biri olan Kızlarağası Hanı.



Kızlarağası Hanı aslında ülkemizin her noktasında bulabileceğimiz ya da gördüğümüzde yadırgamayacağımız bir yapı. Çünkü İstanbul'da Kapalı Çarşı ya da Mısır Çarşısı neyse Edirne'de Arasta Çarşısı neyse Kızlarağası Hanı da İzmir için o. Yani bir kapalı çarşı.

İçinde baharatçıları, gümüşçüleri, antikacıları, şalcıları , ev eşyaları ve el sanatları satan dükkanları bulabileceğiniz bir çarşı. Bu çarşı ve çevresi bence 4 kısımdan oluşuyor.

1- Çarşı bölümleri - Bedestenler


Bu bölümde daha çok incikciler boncukcular mevcut, ama gümüşçüler gercekten görülmeye değer. Çok güzel tezgahları var. (elimde çok fotoğraf var ama şu anda internetim kastırdığı için eklemekte güçlük çekiyorum)

2- Avlu bölümü

Burası bir han ve tam ortasında bir avlu mevcut. Avluyu şu aşamada kahveciler kullanıyor ama han içinde ki dükkanların avluya bakan bölümleri veya direk avluya bakan dükkanlar mevcut.

3- 2. kat ya da balkon bölümü diyelim. Burada da yine kahveciler mevcut. Avluyu gören bölümde oturup kahvenizi yudumlayabilir, ya da kapalı bölümde kalan kısımlarda ney dinletilerine katılabilir, antikacı dükkanlarını gezebilir, gümüş veya takı tasarımcıları ile küçük sohbetler edebilirsiniz.

4- Bu bölümde ise artık hanın dışına çıkıyoruz. Tabi biraz dolandık, yorulduk şimdi azcık dinlenelim. Bu noktada İzmir'in her geçen gün biraz daha meşhurlaşan fincanda pişen türk kahvesini içmemek olmaz.

Bu kahvenin en büyük 2 özelliği. a) Dibek kahvesi olması b) Fincanda pişmesi

Dibek kahvesi deyince benim aklıma gelen ilk ve tek isim İlyas Gönen Dibek Kahvecisi.
Benim son 2 yıl içerisinde gerek İstanbul'a gerekse güzel Anadolu'muzun yaptığım tüm yolculuklarda bana bu kahve markası eşlik etti. Nereye kime gittiysem yanımda bir paket kahve götürdüm. Merak etmeyin kendileri bana sponsor olmuş değiller ama seviyorum bu tadı. Bilhassa dibekten yeni alınmış sımsıcak kahvenin kokusunu bir kere içinize çektiniz mi, aşık olmamanız elde değil.



Buna artı olarak fincanda pişen kahve dedik. Eminim siz de kahve fincanda mı pişer canım, kahve dediğin cezvede pişer dediniz :)



İşte karşınızda fincanda pişen türk kahvesi. Emin olabilirsiniz ki tadına doyamacaksınız. Dibekte dövülmüş kahveyi fincanda pişiren en iyi mekan neresi derseniz aklıma gelen tek mekan kesinlike kahveci ömer usta.
Mekanın da çok güzel fotoğrafları var ama artık o kadarı merakınız da kalsın ve İzmir'e yolunuz düşerse ya da İzmir içinde boş vaktiniz olduğunda gidip görürsünüz, nasıl bir yer oldugunu ama bence emin olun gidip görmeye değer. Neyse şimdilik benden bu kadar efenim. Bir sonra ki yazıda buluşmak dileğiyle

22 Ekim 2009 Perşembe

Beykoz'da balık keyfine ne dersiniz?

Beykoz İstanbul'un Anadolu yakasında ki en güzel ilçelerinden biri. Şirin mi şirin, güzel mi güzel bir sahil ilçesi hatta. O yüzdendir ki, nice şairlere, yazarlara, devlet adamlarına ve ya ülke zenginlerine ev sahipliği yapmış ve yapmaktadır. Benim içinde İstanbul içinde en sevdiğim mekanlardan biridir. Hala İstanbul'un tüm güzelliğini görebilirsiniz burada. Geçtiğimiz zaman içinde babam Beykoz'da bir balıkçı keşfettiğini oraya gidip balık yiyebileceğimizi söyledi. Biz de tabi balıklama atladık, bindik arabaya Beykoz'a doğru gidiyoruz, şimdi hepimizde bir umut, bir restaurant bekliyoruz, işte Beykoz korusunun oraya indik, ya baba yine mi beykoz korusuna gideceğiz derken babam koruyu azcık geçti ve arabayı sahile parketti. Hep birlikte arabadan indik ve karşımızda ki manzara buydu. :)

Tabi babam tarafından, böyle bir yere daha önce alıştırılmamıştık. Yadırgayıverdik bir anda :) İşte bu tekne ve sahilin hemen yanındaki kaldırımlık kısıma bir grup balıkçı tezgah açmışlar, hem balık satıyorlar hem de sattıklarının balıkların hepsinden müsterilerinin isteğine göre pişirip servis yapıyorlar.



Biz gittiğimiz zaman Ramazanın hemen öncesi, yaz dönemi sayılabilecek bir zamandı ve öyle çok fazla balık çeşiti yoktu malesef. İşte ital palamut denilen azcık büyük Uskumru ve Çipura vardı, biz ital palamut sectik, adam başı 2 balık yani 4er yarım. 6 kişiydik 12 balık söyledik yani, ilk yok yiyemeyiz derken babamı ilk defa bu kadar ısrarcı görünce dayanamadık canım :) peki dedik. :) Ben böyle yemek yemeği beklerken daha bir acıkıyorum, acep size de böyle oluyor mu bilmem ama o yüzden pek bir sabırsız olurum. Ama ne mutlu ki burada ki abiler olayı çözmüşler ve seni çok bekletmeden 5 dakika da Beşiktaş modunda balıkları hemencecik pişirip önüne koyuyorlar.



He Heytt öyle çatallı, kaşıklı yemek bekliyorsanız yanılıyorsunuz. Adamlar tüm balıkları pişirim böyle folyaların üstüne koyup, yanına roka-soğan-maydonoz ve pul biberden oluşan bir salata ve balık başına yarım ekmek getiriyorlar. Siz de bunları afiyet bal şeker olarak yiyorsunuz. Hayatınızda yiyebileceğiniz en lezzetli balıklardan bir bölümünü burada yiyebileceğiniz konusunda ben adamlara kefil oluyorum. 1 Balık ekmek,salata, içeçek adam başı 6tl verdik yanlış hatırlamıyorsam. Mekanın net adresini bilmiyorum ama Üsküdar tarafından Beykoz korusuna girmeden yaklaşık 50-100m azcık geride kalıyor zaten balıkçıları görürsünüz. Yolunu düşerse ve karnınız aç ise buraya kesinlikle uğramalısınız.

8 Ekim 2009 Perşembe

Bir Sultanahmet akşamı...


Yazılmayı uzun süredir bekleyen ama bir türlü vakit bulunamayan bir yazı ile karşınızdayım. Geçtiğimiz ay içinde Ramazan'ı Şerif ayını nacizane yaşamaya çalıştık. Artık her geçen Türkiye'nin her köşeşinden gelen insanlar ile popülerleşen Sultanahmet'te iftar kültürüne bir İstanbul'lu olarak ben de bu sene dahil oldum. Sanırsam insan elinin altında bulunan şeylerin değerini pek bilmiyor, ne bir Sultanahmet Camii, ne bir Galata Kulesi, ne de bir Eyüb Sultan dünyanın başka bir yerinde var.

Sultanahmet Camii ve çevresi, eski İstanbul, kutsal yarımada, costantinapolis, ne derseniz deyin dünya tarihin her safhasında kendine bir yer bulabilir. İstanbul başka bir dünya, tek başına bir dünya. Bir düşünün bakalım, tarih bilginizin içinde uğruna İstanbul kadar savaş yapılmış bir şehir, adına İstanbul kadar roman, şiir, şarkı yazılmış besteler yapılmış bir 'AŞK' var mı?


Sultanahmet'te iftar dedim ama konu nereden nereye geldi. :) İşte İstanbul adamın aklını başından böyle alıyor. Uzun süredir görüşmediğim bir arkadasş grubum vardı. Koca yaz yine kendileriyle bir buluşma organize edememiştik. Ama ne mutlu ki durduk durduk turnayı gözünden vurduk. :) Son 3-4 yıldır sürekli Sultanahmet'te iftar için niyetleniyor ama her ne hikmetse bu bir türlü kısmet olmuyordu. Neyse ki bu sene muradıma erdim.

Neredeyse tamamen spontane gelişen bir organizasyon anca katılanlarının güzelliğiyle bu kadar güzel ve zevkli geçer.

Türkiye'nin her yerinden Sultanahmet'e akın eden onbinlerce insan arasında kendinize yer bulabilmeniz için biraz erken gelmeniz lazım. Biz de öyle yaptık yaklaşık 2 saat erkenden gelip, kendimize uygun bir yer aramaya başladık. Birçok insan piknik modunda iftar yapmayı seçerken, grubumuzun birçoğu işlerinden geleceği için biz Ramazan Çadır Lokantalarından nasiplendik. 3. fotoğraf olarak göreceğiniz yerler, Fatih Belediyesi tarafından, lokantalara kiraya verilen yerlerie kurulan çadırlar. Ön tarafları küçük ama arkalarında bahçe bölümleri var. Oralarda oturuyorsunuz. Tabldot yemek çıkartıyorlar gibi birşey. Hepsinde aynı yemekler var, çorba, yemek, pilav, içeçek = 15 tl.

Hayatımda en sevmediğim şey plastik tabaklar içinden yemek yemektir ama kanımca ben bu çorbanın tadını asla unutamayacağım. Çünkü hayatımda tanıdığım, samimiyetlerine inandığım, en güzel insanlarla birlikte uzun süre sonra ilk kez bir arada yemek yiyorduk. Yemekten öte bir şey aslında İftar yapıyorduk. Yemeğin bir önemi yoktu bu doğrultuda o güzel insanların yüzlerini görmek, seslerini duymak, aynı masa etrafında küçük bir çember kurmak, bunun tadıydı çorbada ki.

İftarımızı yaptıktan sonra çaylarımızı içmek için başka bir mekana geçtik. Bu noktada iftar yapmadan önce gözümüze çarpan Derviş Kafe'yi seçtik. Çaylarımızı yudumlarken, tadından doyulamaz bir sohbet eşliğinde ilahiler ve sema gösterimi. Gerçekten muhteşemdi.


Her ne kadar, semazene jeton atıyormussun ve o bununla dönüyormuş gibi olsa da, çocukluğundan beri en büyük isteklerinden biri Şeb'i Aruz'u canlı izlemek isteyen bu çocuk için bu gösteri az da olsa nefsini tatmin ettirdi.


Bu arada arkada kanun ve def çalıp, ilahiler söyleyen ağabeyleri ben bi yerden tanıyorum ama halihazırda çıkartabilmiş değilim. Acaba televizyonda mı gördüm, yoksa başka bir yerde mi tanıştık bilemiyorum.

Bir müddet sonra Deviş Kafe'den kalkltık ve arkadaşlarımızdan birtanesini uğurladık ama bizim için ne gece ne sohbet daha bitmemişti. Oradan kalktıktan sonra Beyazıt'a nargile ve Türk kahvesi içmek için Balkan Milletleri Külliyesine, Şerbethane'ye gittik. Yanımdaki güzel insanların tadından mı yoksa gerçekten bu adamlar işlerini çok iyi mi yapıyorlar bilmiyorum ama Nargile (gül-nane) 10 numara, Türk kahvesi (damla sakızlı) 10 numara, şerbet (güllü) 10 numara. Yani her şey ama her şey 10 numaraydı. Böyle bir geceyi yaşamak bir daha ne zaman nasip olur bilmiyorum ama gerçekten yaşanılası bir geceydi.
Eğer bir gün Sultanahmet'e yolunuz düşerse, oradaki tarihi mekanları gezmeden zaten geri dönmeyin, Bir Ayafofya, bir Yerebatan, bir Topkapı Sarayı, bir Gülhane, dünyanın başka bir yerinde yoklar. Ama dinlenmek, soluklanmak istediğiniz Derviş Kafe hemen Sultanahmet ve Ayasofya arasında, orada bir çay içebilirsiniz. Üşenmez iseniz ki Kapalı Çarşıyı görmeden zaten geri dönmezsiniz, hazır oraya kadar gitmişken Balkan Milletleri Derneğine uğramadan etmeyin. Eğer meraklısı iseniz, gerçekten süper bir nargile keyfi yapabilirsiniz.
Ben bu gecemde emeği, katkısı, sesi, soluğu olan herkese teşekkür ederim. En kötü günümü inşallah böyle olsun.
-----------------------------
-----------------------
-------------
Ve sen bu gecede yanımda olmayan kişi, benden uzakta olan güzellik, beni çoktan toprağa verenim, sen de yanımdaydın aslında aklımdaydın, yüreğimdeydin. Buraları seninle birlikte de dolandık, aynen sana dediğim gibi her şey yeni bir anlam kazandı san ki sen gelmeden önceki 21 yılı boşuna yaşamışım gibi. Oturup soluklandığımız banklar, kapısında fotoğraf çekildiğimiz ev, ve ben hala bıraktığın yerdeyiz :(

19 Eylül 2009 Cumartesi

İstanbul'un saklı miraslarından biri Arap Camii



Malumunuz Ramazan'ı şerif'in gelmesiyle, medyalarımızda İslam dinine ait objelerin gösterim süreleri baya baya arttı. İşte yine böyle günlerden birinde bir yerde Arap Camii hakkında bir habere rastladım. O ana kadar Arap Camii'nin adını dahi duyduğumu hatırlamıyorum. Ama Ramazan'ı şerifte nasip oldu. O zaman için İstiklal Caddesinde staj yapıyordum. Öğle namazı vakti, ezan okununca aklıma geldi, ve yanımdaki abilere yav buralarda bir Arap Camii varmış, acep nerededir bilir misiniz dedim. Onlarda hadi kalk gidelim dediler. Yanımda fotoğraf makinem de vardı. Gittiğimde gerçekten İstanbul'u karış karış bilen bildiğini zanneden biri için büyük bir hayrete düştüm. Çünkü karşımda gerçek anlamda bir sanat eseri vardı ve üzerinde ki tarih 717 yılını gösteriyordu. Yani İstanbul'un fethinden yaklaşık 700yıl önce yapılmıştı. Daha önce birçok camii görmeme karşın mimarisi beni kendine hayran bıraktı. Hakkında çeşitli rivayetler var. Yani İstanbul'u fethe gelen Araplar tarafından mı yapıldı, yoksa daha sonra bir vakitte bir kliseden mi cevrildiği konusunda. Ama eğer böyle mekanlara merakınız varsa. Yolunuz Karaköy'e düşerse, Galata Hırdavatçılar çarşısı, Perşembe pazarı diye bilinen mekanlara gelirseniz, ya da Taksimden Karaköy'e doğru iniyorsanız, uğramadan etmeyin. Kime sorsanız gösterirler. Bir namaz kılmak, o atmosferi öyle yaşamak lazım. Denendi, şiddetle tavsiye edilir.

12 Eylül 2009 Cumartesi

Özetle; Kuşadası ve civarı - Yurdumun cennet mekanlarından...


Ne zamandır Kuşadası ile yazacağım ama her ne hikmetse kısmet olmuyor. Ne zaman başlasam hemen sıkılıp sayfayı kapatıyorum. Dedim vardır bunda da bir hayır. Hayrını daha sonra gördüm. Bu yazının giriş bölümü haricindeki bölümünü en küçük dayımın Sevgili Hanımı Neriman Yengem yazdı. Ben şimdiye kadar Kuşadası'na gitmek için birçok kere niyetlendim ama kısmet geçtiğimiz Haziran ayında yurttaki arkadaşlarımla birlikte oldu. Gittik gördük, gezdik tozfuk eğlendik, çok ama çok beğendik Kuşadası'nı. Yazımın girişine Kuşadası'nın geceleyin Güvercinlik adasından çekilmiş bir fotoğrafı ile başlamak iştedim. Yazıda ki tüm fotoğraflar, tüm blogda olduğu gibi tarafımdan çekilmiştir. Sözü daha fazla uzatmadan, neredeyse her yaz tatilini Kuşadası ve civarında geçiren, Sevgili yengem Neriman Hanım'a bırakıyorum. Buradan kensine saygı ve selamlarımı sunup, ellerinden öpüyorum. Ve artık söz Neriman Sultan'da;


İzmir-Aydın otobanını kullanarak Selçuk çıkışından çıkın Selçuğa gelmeden solda yandım çavuş çöp şiş tesisleri var buranın çöp şişleri gerçekten çok lezzetli fiyatlar normalin az üstünde (etin lezzetinden ne kadar yedinizi anlamadığınızdan hesabı görünce çıkışta yandım çavuş isminin buradan geldiğini anlıyorsunuz) bahçedeki su fıskiyeleri sıcaktan bunalmış arabanızın biraz da olsa serinlemesine yardımcı oluyor. (Fotoğraftaki yer Efes Antik kenti, anfi tiyatrosu, gerçekten bence ülkemizde değil dünya üzerinde görülmesi gereken yerlerden biri, insanların sizden binlerce yıl önce nasıl böyle bir zevk sahibi olduğuna inanın şasıracaksınız)
Selçuk çıkışında solda Efes antik kenti var giriş kişi başı 10 TL öğrenci ücretsiz aynı yol üzerinde yedi uyurlar denilen yer var burası çok bakımsız hayvan ve insan pislikleri burayı kötü gösteriyor mekandaki tek güzel şey gözleme evleri mutlaka yemenizi tavsiye ederim otlu peynirli,kıymalı ve patatesli çeşitleri var fiyatı 3.50 TL yine aynı yol üzerinde Meryem anaya gidebilirsiniz uzun bir dağ tırmanışı sonrası ulaşıyorsunuz giriş araba +kişi başı ücret ödüyorsunuz öğrenci 3 TL. (Yandaki fotoğraftaki yer, yedi uyurlar olarak bilinen, Ashab-ı Keyf olarak bilinen yerin fotoğrafı, rivayet odur ki, 7 tane genç, köpekleriyle birlikte, uzun yıllar burada uykuya dalıp kalmışlar ve yıllar sonra uyanıp hayatlarına devam etmişler)
....
......
Kuşadası’na gelmeden Pamucak mevkinde Türkiye’nin en büyük aqua parkı Aqua Fantasy i kuşbakışı görebilirsiniz girmek isterseniz kişi başı 40 TL tüm aktiviteler ücretsiz içeri yemek sokulmuyor içerdeki restorantlarda yemek zorunlu buda extra fiyat.
.....
......
(Ve artık geldik yazımızın ana bölümü olan Kuşadasına, yanda gördüğünüz göğe bırakılan güvercinler anıtı :) Kuşadası'nın tam merkezinde sahilde bulunuyor. İlk görünüş itibari ile, binalarla çevrili bir şehir, zaten yanlış bilmiyorsam, Aydın'a bağlı olmasına karşın nufüs itibari ile Aydın'dan büyük bir yer. Bugün ki turizm için ülkemizdeki değeri, sahip olduğu tarih eserlerini görünce tarih boyunca varolduğunu rahatca anlıyorsunuz. Tam merkezde bulunan sur içi ya da kale içi olarak tabir edilebilecek yer, bugün için İstanbul istiklal caddesi ve Sultanahmet kapalı çarşı ile neredeyse eşdeğer nitelikte. Burada dolaşırken bir Türk olarak kendimizi ve esnafı gördük kanımca, çünkü her yer turistlerin istilası altında, bilhassa esnafın tepkilerine bakarak, Yunanlı misafirlerimizin sayısının fazla olduğunu anlamamak elde değil, her ne kadar biz Yunanistan'a elimizi kolumuzu sallayarak gidemesek de onların bizim başımızın üstünde yerleri var)
.....
.....

Kuşadası’nda pansiyon bulmak çok kolay pansiyonların ve motellerin kapılarında fiyatları ve boş yer olup olmadığı yazıyor Salı pazarı karşısında og-erim in yanında family pansiyonu tavsiye edebilirim sahibi haydar amca karısıyla birlikte işletiyor aile yeri sabah kahvaltısı bahçeden toplanılan ürünlerden yapılıyor. Oda+kahvaltı iki kişi 35 TL. Arabanız yoksa kadınlar plajının çevresinde oda tutabilirsiniz plaj ücretsiz biraz kalabalık oluyor. Denize girmek için kuştur da girebilirsiniz. Denizi güzel kumsalı taşlı. Ailecek girebileceğiniz tenha bir yer istiyorsanız Aydın yolu üzerinde sağda nazilli sitesine gidebilirsiniz. Sahil boylu boyunca uzanıyor kendinize göre tenha bir yer mutlaka bulursunuz. 2 şezlong +şemsiye 10 TL. Tek şemsiye 3 TL, plaj ücretsiz.
(Bu gördüğünüz kumsal meşhur kadınlar plajı, kadınlar plajı mevkii Kuşadası merkezin azcık dışında kalan bir yer ama burası da kenid içinde merkez olmuş durumda. Plajın hemen üst bölümünde kalan yolda, restaurantlar, barlar, kafeler, oteller, pansiyonlar bulmak mümkün. Bu fotoğrafı ben, Haziran ayında yaklaşık olarak akşam saat 8civarında çektim, deniz çarşaf gibi ve ılık bir nescafe sıcaklığında, tadındaz girilmez durumdaydı ama biz affetmedik girdik, hatta deli gibi denizde bir biz vardık :) Genel olarak deniz sığ ve olabildiğince tuzlu :)

.......

.......

Aynı yol üzerinde Davutlarda milli park var giriş ücreti otomobil 8 TL. Son koy benim favorim mangal yakmak yasak denizi mavi bayraklı biraz soğuk ve taşlı ama değer piknik alanında yemekleri açıkta bırakmayın yaban domuzları saldırıyor. Zeus mağarası görülmeye değer mağaranın içinde suya girebiliyorsunuz soğuğa dayana bilirseniz tabi :) Dönüş yolunda Söke yolu üzerinde değirmen restaurant var; Burası çok büyük bir alan için de küçük bir hayvanat bahçesi, at çiftliği, ekolojik ürünler pazarı, suni göller ve eski fırınlar var görmeğe değer bir yer giriş ücretsiz.
.....
......
Kuşadası’nda eğlence gece sabaha kadar sürüyor her zevke göre eğlenecek yeri var türkü barlar sokağı, tavernalar ve barlar sokağını mutlaka gezin eğlence dışarıya kadar taşıyor. Adaya kuşbakışı bakmak için Güvercin adasına uğrayın tepede kalenin içinde şehre bakarken çayınızı için çıkışta tüm yatların demir attığı yerde tur rezervasyonları var. Benim favorim MATADOR büyük bir yelkenli hizmet güzel yemekler kaliteli sabah 9.00 da hareket ediyor akşam 17.00de dönüyor tüm koyları geziyorsunuz koylarda yüzme imkanı var yemek+sınırsız içecek kişi başı 20 tl kalabalık sanız mutlaka pazarlık yapın.
Kuşadası için gezilecek yerler bunlarla sınırlı değil ne diyelim gezin görün. :) Demiş Yengem ve sözü bana bırakmış, kanımca bana fazla söz de bırakmamış. Umuyorum ki, sizler için eğer Kuşadasına gitme planı yapar ya da oraya yolunuz düşer de ne yapacağız diye düşündüğünüz bir vakit için aydınlatıcı bir yazı olmuştur. Bu yazı Hanım yengemden bana, benden tüm Aydın ve Kuşadalılara armağan olsun. Yurdumuz gerçekten cennet bahçelerinden bir yer ama biz onun değerini bilemiyoruz. Evliya Çelebi gibi Şefahat Ya Rasullah yerine Seyyahat Ya Rasulallah deyip herhal yollara düşebilmeyi, yurdumuzu böylece tanımayı beklememiz lazım :)



2 Eylül 2009 Çarşamba

Denizli / Pamukkale / Karahayıt - gittik gördük beğendik...

Efendim saygılar,selamlar,sevgiler...

Bu sefer ki durağımız güzel ilimiz Denizli'nin Pamukkale bölgesi. Şimdi öncelikle nasıl gidilir faslından başlayalım; ben oraya İzmir üzerinden gittim yaklaşık 3 saat sürüyor ve ücreti 18 ytl ama İstanbul üzerinden yaklaşık 11 saat ve ücret 50 ytl. Bunun üzerine bir de oradan Pamukkale/Karahayıt minibüsüne biniyorsunuz 2.5 ytl karşılığı ve yaklaşık yarım saat yol sürüyor.
...
...
Şimdik Pamukkale deyince akla bembeyaz travertenli yer akla geliyor aynen burası böyle Tam anlamıyla Yaradanın özenerek bezenerek yarattığı yerlerden biri. Artık yılların pisliğine dayanamamış olsa da hala güzel hala görülmeye değer. Şimdilerde Kültür ve Turizm bakanlığımız koruma altına almış ve içeri girmek 20 ytl ama müze kart alabiliyorsunuz aynı ücrete ve böylelikle pek bir pahalıya gelmiyor tabi müze, sit ve ören alanlarını gezmeyi seviyorsanız. :) Artı olarak Pamukkale dedikleri yer yalnızca bu beyaz örtüyle çevrili mekandan ibaret değil; orası antik bir kent ve çok süper tarihi kalıntılar mevcut ve bilhassa anfi tiyatro görülesi bir yer.
...
...
Bana kalırsa ne yola ne masrafa aldanmayın ve en kısa zamanda burayı görmeye gidin ve gidincede orada ki turistlere bakıp utanın. Ülkemin en güzel yerlerini biz görememişken onlar binlerce kilometre uzaktan gelip nasıl geziniyorlar ortalıkta. (tabi onların parası var bunun bende farkındayım ama bizim hiç mi yok )
Ben 3gün kaldım burada ve bu zaman zarfı içinde Karahayıt denilen küçük bir belde ama neredeyse sadece pansiyonlardan oluşan bir beldede konakladım. Tabi sadece pansiyonlar yok, 5 yıldızlı otellerde mevcut ve gercekten o kadarda pahalı yerler değiller. Pansiyonların odalık ücretleri 40 ytl den başlıyor ve konforuna göre 20 ytl ye kadar iniyor. Otellerde ise kişi başı 35 ytlden başlayıp yukarı doğru çıkan bir fiyat silsilesi var. Karahayıt ana olarak tek bir cadde ve bu cadde boyunca üst katları pansiyon, yolda kalan kısımları ise dükkanlardan oluşan,cıvıl cıvıl bir yer.Bu çarsı boyunca gerek akşam gerekse gündüz yürümek inanın insana zevk veriyor. Bilhassa haftasonları havada güzelse tadından yenmez bir hal ve tavır takınacağından şüphem yok.
....
.....
Ben tabi normal olarak mevsiminde gitmedim buraya sonbahar uğramıştı ben sokaklarda dolaşırken. Ama yinede sokaklarda el emeği göz nuru işlemeleri, yemenileri satan teyzelerim, kestane kebap yapan amcalarım, nar suyu sıkıp satan yaştaşlarım vardı.
Bu Karahayıtın bir diğer özelliğide suyunun kaplıcasal özelliğe sahip olması ve Türkiye genelinde kırmızı su olarak ün yapması. Su gercekten çok sıcak ve kırmızı. Ben Türkiye'de bir çok kaplıcayı gezdim gördüm ama burası bana farklı bir deneyim oldu. Karahayıtın içinde de kırmızı suyu göstermek amacıyla küçük travertenler var ve bunlar suyun özelliğinden dolayı kıpkırmızı olmuşlar.
.....
......
......
Birde burada ki canlı alabalık çiftlikleri dikkatimi çekti. Sizi Karahayıt'tan servisle alıyorlar, Yaklaşık 30 km yol götürüyorlarlar, İkişer tane alabalık, salata, cay ve bunun bedeli olarak 10ytl ye ağırlıyorlar. Biz Malçok alabalık tesisine gittik, Sahibi Mustafa amcaya internetten okuduğunuzu ve benim selamımı getirdiğinizi söylerseniz size daha güzel bir ikram yapacaktır.
Neyse uzun lafın kısası gittim, gördüm, gezdim sizlere de tavsiye ederim.
Ammaaa Erdal senin dediklerin bize kafi gelmedi ekstra bilgi isteriz derseniz; buyrun Karahayıt Belediyesinin internet sitesini ziyaret ediniz.

Hem tatil hem sağlık mekanları; Kaplıcalar

Şifalı sular yurdumuz her köşesinde rahatça bulabileceğimiz değerler.Ülkemiz bu yeraltı kaynakları bakımından çok zengin aynı ölçüde de tehlike altında sanırsam.Çünkü bu kaplıca yani sıcak su kaynakları genellikle fay hattı bölgelerinden çıkan şeyler.Her neyse bizimde Uzun yıllardır ailecenek yılda en az iki kere olmak üzere yaptığımız kaplıca seyahatlerimiz mevcut.
....
....
....
İlki 1995 yılında Kütahya -ılıca kaplıcaları ziyareti ile başladı. Harlek otel olması lazım, o zaman çok güzel bir tesise sahipti bu otel.4yıldızlı bir otel,havuzları,doğal güzelliğiyle gerçekten çocukluğumdan beri unutamadığım bir yer.
....
....
.....
Daha sonra ki sene Yalova ili Armutlu kaplıcaları, o zaman daha ihlas armutlu tesisleri yapılmamıştı ve bizlerde belediyenin imkanı hali hazırda kısıtlı olmaya devam eden tesislerinde kalmıştık. Bu tesisler halen çalışır durumda fiyatlarının pek pahalı olduğunu sanmıyorum, bu tesislerin hemen yanında 4yıldızlı özel bir otelde mevcut.
.....
.....
.....
Bursa merkez kaplıcalarıyla tanışmam da demek 1996 yılına denk geliyor, Marmara bölgesi fay hatları bakımından zengin olduğundan dolayı her yanında böyle kaplıca tesisleri bulunmakta. Bursa da gerek merkezinde gerekse ilçelerinde (mesela oylat) birçok kaplıca tesisine sahip. Ben birkaç kez çelik palas otelinde kaldım burada ki suyun çelik oranı çok fazla olduğu için buraya çelik palas dendiğini söylemişlerdi ve biraz pahalı bir oteldir, yine bu otelin civarında çekirge civarlarında başka kaplıca otelleri de mevcuttur.
.....
.....
......
Şimdi gelelim kuzuluk’a. İhlas firmasının burada da bir kaplıca tesisi var. Apart otel olarak hizmet veren kaplıcanın içinde mevcut birde oteli bulunmakta, küçük birde havuzu var.Burası bir toplu konut sitesi şeklinde tasarlanmış, bel ki 1000 den fazla daire vardır. İstanbul,Sakarya,Ankara,Bursa gibi illere yakınlığından dolayı yaz- kış doludur.Bununla birlikte burada ki oda olarak tabir edebileceğimiz yerler mevcut birer daire şeklinde,içinde çatalına kadar her şey var ve fiyatları da gayet uygundur ki bu fiyatlar yatak başı değil 6kişilik daire başı fiyatlardır. Yazın pek çekilmez çünkü kuzuluk bir ova, çok sıcak oluyor. Ama kışın tadından yenmez.Çok güzel bir çarşısı vardır ve çevrede ki alabalık tesislerinde Türkiye’nin en lezzetli balıklarını yiyebilirsiniz.
......
......
......
Diğer bir kaplıca bölgemiz de Balıkesir. Ben Balıkesir de ilk önce Gönen e gittim,gönen küçük bir ilçe ama çok güzel yapılanmış,otelleri ve tesisleri çok güzel,insanları da çok sıcak. Ailenizle birlikte gezebileceğiniz bir çarşısı,oturup çay içebileceğiniz çay bahçeleri gerçekten güzel. Balıkesir’de ikinci mekanımız ise Güre kaplıcaları oldu. Güre yazlık kaplıca tesislerimizden birine sahip, hani derler ya önü deniz arkası orman aynen bu şekilde ama birde kaplıcası var. Burada tabi başka oteller filanda var.
.....
.....
.....
Sırada Ankara kaplıcaları var. Ben Ankara da ilk olarak Kızılcahamam kaplıcalarına gittim. Kızılcahamam termal tesisleri Türkiye nin en iyi tesislerinden biri. Zaten son yıllarda ak partinin yaptığı kamplarla da adından epeyce söz ettirdi.Burası da apart otel mantelitesine sahip ve birazda pahalı bir yer. Bunun haricinde Kızılcahamam ilçe merkezinde gerek belediyenin işlettiği gerekse özel oteller olmak üzere uygun yerler var. Artı olarak ben Ankara da Beypazarı kaplıcalarına da gittim ama Beyter tesisleri pek iç açıcı bir yer değil bide bence imkanlarına göre pahalı sayılabilir.
.....
.....
.....
Tabi şimdi İstanbul lu olaraktan kendi memleketimizden bahsetmesek olmaz.İstanbul Tuzla içmece tesisleri, İstanbul içindekiler için olmasa da (çünkü gidip gelinebilir) dışardan gelecekler için bence güzel bir yer.
....
.....
.....
İzmir Balçova termal tesisleriyle tanımsam ise üniversite için İzmir ekonomi üniversitesine gitmeme denk gelir.Gerçekten çok ama çok güzel bir tesise sahip Balçova termal ama bence haddinden de pahalı ama gidilince pişmen olunmayacak bir yer ki İzmir merkeze otobüsle yarım saat.
....
.....
.....
Ve son olarak yarın da 15günlüğüne gideceğim ve neredeyse açıldığından beri her yıl gittiğim ihlas armutlu termal tesisleri.Aslında armutlu da deniz kıyısında kaplıca suyu yok ama tesis büyük olunca ilçeden su getirmek kolay oluyor.İhlas armutlu önü deniz arkası orman ve kaplıca gibi özelliklere sahip.Apart otel olarak hizmet veriyor.Yaklaşık 90 metre karelik dairelerde 6 kişi kalabiliyor.Tesis komplike bir site şeklinde içinde ne ararsanız var.İstanbul a kara yolu ile yaklaşık 3saat kadar sürüyor bunun haricinde feribotla ulaşım kolaylığı var.Yazın hem sağlık hem deniz turizmi yapmak için ideal bence.Fiyatları da 5-6 kişi üzerinden hesaplayınca çok pahalıya gelmiyor.

Neyse umarım verdiğim bilgiler işinize yarar, saygı ve selamlarımla.